Bazen yatırımcılardan çok güzel sorularla karşılaşıyorum...
Bazen yatırımcılardan çok güzel sorularla karşılaşıyorum. Bu da o sorulardan biri: 'Faiz politikasında Hindistan ve Brezilya'nın mı yoksa bizim mi doğru yaptığımızın test edileceği döneme girdik mi?'
Şevin Ekinci Ekinci Economics Consulting
Gelişmekte olan ülkelerde aşağı yukarı durumlar aynı ancak alınan kararlar farklı olunca yatırımcı doğal olarak hangi para politikası doğru sorusunu sorma gereği gördü kendinde. Daha önce, global likiditenin pompalandığı 2011-2012 yıllarında, Türkiye’de benim de çok desteklediğim unorthodox (geleneksel olmayan) para politikası kavramı popülarite kazanmıştı. Bunlar daha çok Fed ve Avrupa Merkez Bankası’nın genişleyici para politikalarından dolayı bol likiditenin gelişmekte olan ülkelerde finansal istikrarı bozmaması için alınmış para politikası kararlarıydı. O zamanlar Merkez Bankaları, özellikle de TCMB, gelişmiş ülke merkez bankalarının sağladığı bol global likiditeden kaynaklanan fon girişini dengelemek için faiz oranlarını düşük tutuyor bir yandan da rezerv opsiyon katsayısı mekanizması, zorunlu karşılıklar ile bankacılık sektörünü koruyordu.
Ancak ortam değişti, yavaş yavaş global likiditenin zamanla azaltılacağı mesajları gelmeye başladı. Dün ABD Merkez Bankası (Fed) tarafından açıklanan tutanaklar da bu mektuplardan biriydi. Dün açıklanan tutanaklar Fed’in Temmuz ayındaki toplantısına ait.
Enflasyon sebeptir faiz sonuçtur
Şu anda tüketici enflasyonu Türkiye’de yüzde 9.3, benim yılsonu enflasyon beklentim yüzde 9.6. TCMB’nin beklenti anketine göre 12 ay sonrası için piyasanın enflasyon beklentisi yüzde 7.4. Ağırlıklı ortalamada Merkez Bankası piyasayı yüzde 8.3 gibi bir seviyeden fonluyor, çünkü 1-haftalık TCMB repo faizi yüzde 8.25. Şimdi bu faiz önümüzdeki toplantıda indirilir mi sorusu en çok tartışılan konu.
Şu anda Brezilya’da enflasyon yüzde 6.5, faiz yüzde 11, Ocak ayından beri üç kere artırıldı. Hindistan’da enflasyon yüzde 7.9 ve faiz yüzde 8, Ocak ayında 25 baz puan artırıldığından beri değiştirilmedi. Türkiye’de enflasyon yüzde 9.3 ve faiz yüzde 8.25 Mayıs ayından beri üç kere düşürüldü.
Faiz neden indirilir konusuna girmeden önce biraz enflasyondan bahsetmek istiyorum. Enflasyonu yaratan etmenler genelde iki ana başlıkta anlatılır: maliyet ve talep enflasyonu olarak. Talep enflasyonunda, artan büyüme, bunun yarattığı tüketici güveni ve harcamalara yönelim sayesinde firmalar bu artan talepler karşısında fiyatları yükseltirler. Maliyet enflasyonunda da, herhangi bir şekilde firmanın ürettiği malı üretirken eğer maliyeti artarsa, fiyatı artırarak bu maliyeti tüketiciye yansıtırlar.
Maliyet enflasyonunu artıran sebepler arasında ücret artışları, ithalat fiyat artışları, ham materyal fiyatlarındaki artışlar, artan büyüme beklentileri, düşük verimlilik, yüksek vergiler sayılabilir. Bunlar genel geçer teorideki sebepler.
Ancak özellikle bu aralar üzerinde durmamız gereken bazı diğer sebepler var ki yine enflasyonun hızla artmasına sebep olur. Bunlar da genişleyici para politikaları (faiz indirimi vs.), yükselen enflasyon beklentileri ve yükselen ev fiyatlarıdır.
Bir mantık yürütün bir ülkede enflasyonun yüksek olması ne demek? O ülkedeki servetin tasarrufçulardan çok borçlananların eline geçmesi demektir. Ne kadar artarsa da o paranın değeri o kadar düşecektir.
Piyasalardaki faizi düşünün, üç faktörden oluşur: beklediğiniz süre, risk ve enflasyon. Diyelim elinizde 100 liranız var, o ülkede enflasyon yok ve 1 yıllık bankaya verdiğiniz, bu beklettiğiniz bir yılın bir bedeli olmalı. Bekleme süresi dediğimiz aynı zamanda paranın zaman değeridir. Risk faktörü, o verdiğiniz paranın geri dönüp dönmeme oranıdır. Sonuncu faktör ise yukarıda belirttiğim gibi o paranın zaman içerisinde değerinin ne kadar kaybolduğuyla ilgilidir.
Bir ülkede ne kadar “enflasyon” sözünü duyarsanız o kadar da “faiz” sözünü duymak zorundasınız. Enflasyon sebeptir faiz sonuçtur.
Önümüzdeki riskler ve bu ortamda faiz indirilmeli midir?
Son açıklanan Fed tutanaklarından sonra global finansal piyasalardaki algı negatife döndü, ABD doları/Türk lirası kurunu 2.18 seviyesine taşıdı. Bu son açıklanan Fed tutanaklarında ABD’de erken faiz artırımı beklentilerine sebep olan söylemler özetle şunlar:
• FOMC (Fed Açık Piyasa İşlemleri Komitesi) üyeleri enflasyonun artık öngördükleri yüzde 2 seviyesine yaklaştığı ve bu seviyenin uzun süre altında kalınacağı riskinden uzakta oldukları konusunda hemfikirler.
• Bütün FOMC üyeleri istihdam piyasasındaki son iyileşmenin ve son bir yıldaki gelişmelerin beklediklerinden daha iyi olduğu konusunda hemfikirler, istihdam piyasası şartlarının normale döndüğünü düşünüyorlar.
• Finansal istikrar konusunda varlık piyasasındaki baskıların çok geniş çapta olmadığını ve finans piyasalarındaki kırılganlığın çok düşük olduğunu düşünüyorlar. Bu kırılganlık seviyesinin bir şekilde kontrol altına alınmasının kolay olduğu konusunda hemfikirler.
• Birçok FOMC üyesi şimdiden faizin ilk ne zaman arttırılması gerektiğini tartışmaya başlamış bile, yani konu masada.
Fed’in faiz artırımına ne zaman gideceği konusu artık çoktan tartışılmaya başlanmış. Bu ve devam eden jeopolitik risklerin bu senenin son çeyreğine damga vuracağını, Türk lirasının değer kaybetmesine sebep olacak faktörler olarak ortada olduğunu düşünüyorum.
Maliyet enflasyonunu Türkiye’de yaratan etmenlerden biri de döviz kurudur çünkü ithal girdi fiyatları firmanın maliyetine yansır. Eğer bu koşullar altında hala faizler indiriliyorsa borçlanma maliyeti düşer, kredi oranları artar bununla beraber talebin yarattığı enflasyon da devam eder. Buna bir de finansal piyasalardaki çalkantılar eklenirse hem büyümeden hem de enflasyondan feragat etmiş olursunuz, global konjonktürden dolayı yerli paranızda diğer para cinsleri karşısında değerini yitirmiştir.
Bu durumda yazımı başlattığım ilk soruya cevapla bitiriyorum; evet bu bir test dönemidir. Biz de 2014 yılının son çeyreği için bu test dönemine giriyoruz. TCMB’nin bu ayki toplantısında alacağı karar bu açıdan kritik önem taşır.