Paylaş
Şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş para ve maliye politikaları desteklerine rağmen küresel ekonomilerde yaşanan daralmanın henüz önüne geçilemedi. 2020 ilk çeyreğinden sonra toparlanmanın “V” şeklinde mi “U” şeklinde mi olacağına yönelik halen birçok farklı görüşler sergilenmekte. Büyüme göstergesi haricinde borsa endekslerine ve sınai üretim, perakende satış verilerine baktığımızda buralarda “V” şeklinde toparlanmalar göze çarpıyor olsa da makro boyutta büyüme rakamları 2020 yılı ikinci çeyreğinde henüz bu şekilde bir toparlanma performansı sergileyemedi.
En son haziran ayında yayınlanan raporlara baktığımızda; küresel ekonomilerin yıllık -%5.2 daralacak olmasına dair Dünya Bankası’nın raporunun yanısıra IMF tarafından da -%4.9 oranında daralma beklentisi tahmin edilmişti. Geçtiğimiz hafta ABD’den ikinci çeyrek verisine ilişkin gelen -%32.9 oranındaki rekor düşüşten sonra bu hafta içerisinde de farklı diğer ülkelerden gelecek aynı döneme ait veriler sonrasında hazırlanacak yeni raporlar belki de bu küresel tahminlerin yeniden gözden geçirilmesini tetikleyecek olabilir. Nitekim Fitch Ratings Haziran raporunda -%4.3 olarak tahmin ettiği ABD, Çin ve Euro Bölgesi’nin (Küresel GSYİH’nın 2/3’ünü temsil ediyorlar) birleşik reel gayri safi yurt içi hasıla oranının -%4.1 oranında gerilediğini açıklamıştı. Fitch Ratings 2020 yılı küresel daralma tahminini ise halen -%4.6 olarak sabit tuttuğunu da son raporunda ayrıca belirtmiş oldu. Küresel daralmanın önüne geçilmesi, güçlü ve sürekliliği olabilecek büyüme performansının 2021 yılında yakalanabilmesi için ekonomilerin bu yıl içerisinde yapısal ciddi dönüşümlerde bulunması gerekiyor. Bugüne kadar acil önlem paketleri kapsamında uygulanan genişleyici para politikaları ve kamu maliyesi teşvikleri artık neredeyse limitlere dayandı ve yeni uygulanacak politika ya da atılacak teşvik adımlarının da etkilerinin zayıflamaya başladığını da halihazırda görmeye başladık.
Kovid-19 salgınının en büyük hasarı özellikle gelişmiş ülkeler kanadında kamu borçlarının artması şeklinde olacak. Bu durumun normal şartlarda tahvil getirilerini yukarı yönlü baskılaması beklenir. Fakat merkez bankalarının politikaları –özellikle Fed’in açıkladığı sınırsız tahvil alım politikası- bu durumu bir nebze engeller nitelikte oldu. Fed’in sınırsız tahvil alım politikası ABD tahvillerinin getirilerinin nispeten daha düşük seviyelerde kalmasına etken olurken, Avrupa Merkez Bankası’nın Pandemi Acil Kurtarma Paketi’ni 2021 yılı haziran ayına kadar devam ettirme kararı alması da Euro Bölgesi’nde benzer durumların yaşanmasını sağladı. Bu durumun yarattığı düşük faiz yani düşük getiri ortamı da 10 yıllık tahvil getirilerinin “sıfır” seviyesine yaklaşması hatta bazı ülkelerde “eksi” seviyelere inmesini, bunun sonucunda da değerli metaller tarafında hızlı artışlar görmemizi sağladı. Nitekim altın ve gümüş fiyatlarının rekorları alt üst ettiğine şahit olduk.
Bu hafta içerisinde Türkiye, İtalya, Güney Kore, Brezilya ve Avustralya’dan gelecek 2020 yılı ikinci çeyrek büyüme rakamlarını karşılayacağız. İlk olarak Türkiye’den bugün (31.08.2020 Pazartesi) açıklanan veriye göre Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre %9.9 küçüldü. GYSİH, söz konusu dönemde bir önceki çeyreğe göre %11 azalarak 1998'den bu yana yaşanan en sert daralmayı işaret etti. Ve açıklanan bu verilerde beklentilerden daha kötü gelmiş oldu. İtalya, Güney Kore, Brezilya ve Avustralya’dan gelecek çeyreklik bazda daralmaların sırasıyla -%12.4, -%3.3, -%9.4, -%6 oranlarında olması bekleniyor. Şu ana kadar açıklananlara baktığımızda ise 2020 yılı ikinci çeyreğinde yıllıklandırılmış bazdaki daralmaların Avrupa Birliği'nde -%14.1, Euro Bölgesi'nde -%15, Fransa’da -%19, İtalya’da -%17.3, Almanya’da -%11.7, İspanya’da -%22.1, İngiltere’de -%21.7 olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin 2020 yılı ikinci çeyrek büyüme verisi yıllıklandırılmış bazda bu ülkelere kıyasla daha iyi bir seviyede geldi ve göreceli olarak pozitif ayrışma sergilemiş olduk.
Büyümenin öncü göstergelerinden olan sanayi üretim rakamları Türkiye’de nisan ayında -%31.4 olarak açıklanmış ardından -%19.9 olmuş ve son olarak da haziran ayında %0.1 olarak artıya geçmişti. Euro Bölgesi’nin sanayi üretim rakamları ise nisan, mayıs, haziran aylarında sırasıyla -%17.1, %12.4, %9.1 şeklinde gerçekleşmişti. ABD tarafında ise sanayi üretim rakamları yine aynı dönem olarak nisan, mayıs, haziran aylarında sırasıyla -%15.04, -%15.27, -%10.82 olarak gerçekleşmişti. Yani Euro Bölgesi ile ABD kıyaslandığında Euro Bölgesi’nin sanayi üretimlerinin ABD’ye nazaran daha hızlı toparlamış olduğunu görüyoruz. Bu durum da kendisini 2020 yılı ikinci çeyrek büyüme rakamlarında da gösterdi ki ABD’nin daralması Euro Bölgesi’nin nerdeyse 2 katı oranında gerçekleşti.
Bu arada Kovid-19 salgın haberlerinin resmi olarak ilk açıklandığı ülke olan Çin’e baktığımızda şubat ayındaki sanayi üretim rakamında yıllık -%13 daralma sonrasında mart, nisan, mayıs, haziran, temmuz aylarında sırasıyla -%1.1, %3.9, %4.4, %4.8, %4.8 olarak gerçekleştiğini gördük. Tüm küresel kurumların öngördüğü şekilde Çin’in Kovid-19 salgının yarattığı etkilerden dünyanın geri kalanına göre daha hızlı kurtulması da sanayi üretim rakamlarında bu şekilde kendisini göstermiş oldu. Bunun sonucunda da 2020 yılı ilk çeyreğinde -%6.8 oranındaki daralmanın ardından ikinci çeyrekte yıllık bazda %3.2 oranında bir büyüme performansı göstermiş oldu. Çin bu performansı ile sadece ABD ve Euro Bölgesini değil aynı zamanda Asya ülkeleri arasında yer alan Japonya, Güney Kore, Endonezya gibi ülkeleri de geride bırakmış vaziyette.
2020 yılının geneline dair yapılan ülkeler bazındaki daralma tahminlerine bakıldığında Türkiye’nin gerçekleştireceği muhtemel performans –eksi seviyede kalsa da- birçok dünya ülkesinden daha iyi şekilde gerçekleşecek gibi görünüyor. Tahmin edilen en büyük daralma yaşayacak ülkelerin başında İspanya, Fransa, İtalya, İngiltere gelirken Türkiye’nin OECD ülkeleri ortalamasının da altında kalmasına dair beklentiler şu an için kuvvetli vaziyette. Fakat bu tahminlerde önemli bir püf noktası var. O da ikinci dalga konusu. Muhtemel bir ikinci dalganın negatif etkisinin Türkiye üzerinde, yıl toplamında göreceli daha yüksek daralma gösterecek ülkelere göre daha yıpratıcı bir etki yaratması tahmin ediliyor.
İşte bu etkinin daha büyük oranda yaşanmaması için de şu anda gündemde olan para politikası faiz oranı yönetimi ile bunun piyasalara yansıması, yabancı yatırımcı güveni ve en önemlisi de enflasyon ve kur hattında önemli yükselişler olmaması ile ilgili. Eğer ekonomimiz dışsal etkilere maruz kalacak kırılgan bir yapıda olmaz ise ve yılsonu enflasyon hedefine ulaşılması konusunda güven sağlanacak olursa muhtemel bir ikinci dalganın yaratacağı negatif etkiler sınırlı kalabilir. Aksi takdirde 2021 yılında beklenen büyüme performansının da tehlikeye girmesi riski ile karşı karşıya kalabiliriz.
Paylaş