Paylaş
Temmuz sonundan bugüne kadar olan dönemde en düşük 92.11 seviyesini dahi gören dolar endeksi, en yüksek 94.79’u görerek temmuz sonundaki 95 seviyesine çok yaklaşmış olsa da burada tutunamadı ve yeniden 93’lü seviyelere geri döndü. Duruma bir de Euro/dolar paritesi cephesinden baktığımızda da mart – temmuz ayları arasındaki dönemde 1.06-1.13 arasında dalgalanan paritenin temmuz ayında sert bir yükseliş göstererek 1.850 seviyelere hızlı şekilde tırmandığını gördük. O günden beri de 1.1630-1.940 kanal aralığında ilerleyen Euro/dolar paritesi daha çok 1.1830 seviyesinin çevresinde hareket etti.
Bundan sonra ne olacağını tahmin etmeden önce, elimizde veri olarak neler var onlara bakalım.
Özellikle son günlerde Euro Bölgesi ekonomilerinin Kovid-19 tedbirleri kapsamında kısmi kapanmalara girmesi karşısında, ABD tarafında benzer şekilde kapanmalar olmamasına rağmen Euro/dolar paritesi yine de dolar lehine bir gelişim göstermiyor. Rakamsal açıdan baktığımızda durum daha net ve dikkat çekici. Bu hafta başında açıklanmaya başlanılan kasım ayı öncü hizmet PMI rakamları Euro Bölgesindeki kapanmaların ciddi etkilerini gözler önüne seriyor. Ağustos ayından beri 50’nin altında olan hizmet PMI rakamları bununla kalmayıp beklentilerin de altında gelmeye başladı. ABD tarafına baktığmızda ise ekonomilerin nispeten Euro Bölgesi kadar kapalı olmamasının bir sonucu olarak Temmuz ayından beri PMI rakamları 50 üzerinde ve artış trendinde ilerliyor.
Perakende satışlar verilerine baktığımızda ABD’nin yıllık bazda Haziran’dan bu yana artış trendi içerisinde olduğunu görüyoruz. Euro Bölgesine baktığımızda ise perakende satışların yıllık bazda hareketinde haziran ayından beri bir türlü istikrarlı şekilde artan bir ivme göremedik. Ekonomik aktivitedeki canlılığın önemli bir göstergesi olan perakende satışlar tarafında ABD’den gelen veriler Euro Bölgesine göre daha sağlıklı ve istikrarlı.
Büyümenin öncü göstergesi olarak bahsedebileceğimiz sanayi üretim endeksi açısından baktığımızda da hem ABD hem de Euro Bölgesinin benzer paralellikle “-“ eksi yönde azalışlar sözkonusu. Özetle üretim hızı düşüyor; ancak perakende tüketim hızı düşmüyor. Üstüne üstlük de enflasyon artmıyor.
Peki nasıl oluyor? İşte işin rengi de burada değişiyor.
Parasal genişleme kapsamında hanehalkı ve şirketlere sağlanan kredilerin en net açıklaması bu durum diyebiliriz. Tüketim harcamalarının borçlanma desteği ile gittiği mevcut durumda akıllara şu soru gelebilir: ABD ve Euro Bölgesinde hanehalkı ve şirketler o zaman yüksek bir borçluluk altına giriyorlar, bu sürdürülebilir mi? Bu sorunun yanıtını, haftasonu yapılan G20 zirvesinde Dünya Bankası Başkanı David Malpass verdi bile. Aynen söylemi şu şekilde: "Şimdi çok az önlem almaya karşı mücadele etmeliyiz yoksa 1980'lerdeki gibi bir borç yapılandırması ve düzensiz bir temerrüt dalgasından mustarip olabiliriz.” Yani küresel boyuttaki borçluluk seviyeleri belki de ABD tarafında orta vadede alarm zillerinin çalmasına sebebiyet verebilir.
Yavaş yavaş bazı şeyler belirginleşiyor sanıyorum. Sonuçta şuna geliyoruz.
Euro Bölgesindeki gelişmelerin ABD’ye göre nispeten daha kötü olması, Amerikan dolarının Euro karşısında güçlenmesi için yeterli etkenler değiller. Amerikan dolarını Euro karşısında bu yılın mart ayındaki seviyelerine geri getirebilecek en önemli iki beklenti şunlar oluyor: Birincisi; Kovid-19 karşısından alınan önlemlerin ve vaka artışlarının kontrol altına alınması konusunda Euro Bölgesi daha iyi performans sergilemekte.
Yani eğer kısıtlamalar gerekiyorsa; bunlar eğer vaka artışlarını dizginleyecekse, evet yapılmalı. Joe Biden ve Donald Trump arasındaki televizyon canlı yayın tartışmalarını hatırlayalım. Biden, Trump’ı ekonomileri açık tutmakla eleştirirken asıl olarak vaka artışlarına karşı tedbirleri zamanınıda almamakla suçluyordu. İkincisi; parasal genişleme. FED Başkanı Powell pek renk vermese de ECB Başkanı Lagarde daha fazla genişlemeye ihtiyaç duyulduğunun sinyallerini veriyor. Ancak ABD tarafında kamu maliye teşvik paketinin açıklanmasına dair beklentiler daha kuvvetli. Bu da daha fazla Amerikan dolarının dolaşıma çıkması yönünde beklentileri artırıyor. Küresel piyasalarda her ne kadar ABD’den gelen ekonomik aktivitenin canlılığına dayalı makro veriler Euro Bölgesine kıyasla iyice gelse de para piyasaları açısından bakıldığında Euro’ya olan güven şu sıralar daha yukarıda.
Son olarak da teknik seviyelerden bahsederek kapatalım.
Bu genel çerçeve altında yakın vadede Euro/dolar paritesinin 1.18’lerin altına düşmesini beklemiyoruz. 1.19 üzerine belki birtakım denemeler olabilir, ancak bu seviyede kalıcı olması da şu anda çok beklentimiz dahilinde değil. Kısa vadede artık yıl sonuna yaklaştığımız şu dönemlerde küresel boyutta Euro’yu tut doları sat pozisyonlarını nispeten daha ağırlıklı göreceğiz gibi bir durum ortaya çıkıyor. Fakat uzun vadede 2021 yılına doğru baktığımızda ise Joe Biden’ın fiilen göreve gelmesinin ardından ABD tarafından hızlı birtakım jeopolitik adımların atılmasına şahit olabiliriz. Bu durum karşısında da Euro/dolar paritesi yeniden 2020 yılı mart seviyelerine geri dönebilir. Aşının bulunması ve işlerin rayına oturmaya başlamasıyla ortada dolaşımdaki bol paranın bir şekilde geri çekilmesi gerekecek. O zaman gelene kadar da Euro/dolar paritesi inişli çıkışlı olsa da bugünkü seviyelerini korumaya devam edecek gibi görünüyor.
Paylaş